14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun🤕Sağlık Çalışanlarının Gündemi


Türkiye’de her yıl 14 Mart, Tıp Bayramı olarak kutlanıyor. Bu özel gün, 1827’de II. Mahmut döneminde Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle modern tıp eğitiminin temellerinin atıldığı Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin kuruluşunu simgeliyor. Aynı zamanda, 1919’da İstanbul’un işgaline karşı tıp öğrencilerinin direnişinin bir yansıması olarak da anlam kazanıyor. Ancak, 2025’in 14 Mart’ında, sağlık çalışanları için bu gün yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda sektördeki derinleşen sorunların yüksek sesle dile getirildiği bir platform haline geliyor. Personel eksikliği, yeni sağlık politikalarının yarattığı belirsizlikler ve yurtdışına yönelen tıpçılar, Türkiye sağlık sisteminin karşı karşıya olduğu en büyük meydan okumalar arasında yer alıyor.

Personel Eksikliği: Kronik Bir Yara

Türkiye’de sağlık sektörü, yıllardır personel eksikliğiyle mücadele ediyor. Hastanelerdeki hasta yoğunluğu artarken, hekim ve yardımcı sağlık personeli sayısındaki yetersizlik, hem hizmet kalitesini hem de çalışanların moralini olumsuz etkiliyor. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) son raporlarına göre, Türkiye’de hekim başına düşen hasta sayısı, OECD ortalamasının oldukça üzerinde. Örneğin, bir pratisyen hekim günde ortalama 60-70 hastaya bakmak zorunda kalırken, bu sayı acil servislerde ve uzman hekimlerde daha da artabiliyor. Bu durum, 5 dakikalık muayene süreleriyle sonuçlanıyor; ne hastalar yeterli ilgi görebiliyor ne de hekimler mesleklerini layıkıyla icra edebiliyor.

Personel eksikliğinin kökeninde, tıp fakültelerinin artan kontenjanlarına rağmen nitelikli eğitim kapasitesinin sınırlı olması yatıyor. Yeni açılan tıp fakültelerinde yeterli öğretim üyesi, laboratuvar ve pratik uygulama imkânı bulunmaması, mezunların sahadaki etkinliğini sorgulatıyor. Dahası, sağlık çalışanlarının uzun nöbet saatleri, düşük ücretler ve şiddete maruz kalma riski, bu mesleği seçenlerin sayısını dolaylı olarak etkiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın 2024’te duyurduğu “ek personel alımı” planları, bu yaraya geçici bir pansuman olsa da, köklü bir çözüm sunmaktan uzak görünüyor.

Yeni Sağlık Politikaları: Umut mu, Belirsizlik mi?

Son yıllarda Türkiye’de sağlık politikaları, sık sık değişen düzenlemelerle gündeme geliyor. 2024’te açıklanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı 2.0” ile şehir hastanelerinin kapasitesinin artırılması, özel sektörle iş birliğinin genişletilmesi ve performans sisteminin revize edilmesi hedefleniyor. Ancak bu politikalar, sahada çalışanlar tarafından eleştiriyle karşılanıyor. Performans sistemi, hekimleri hasta sayısına odaklanmaya zorlarken, nitelikli bakım sunma hedefini gölgede bırakıyor. TTB Merkez Konseyi, bu sistemin “sağlıkta ticareti körüklediğini” ve hekim-hasta ilişkisini zedelediğini savunuyor.

Yeni politikalar arasında en çok tartışılanlardan biri de “3600 ek gösterge” vaadi. 2022’de öğretmenler ve polislerle birlikte sağlık çalışanlarına da söz verilen bu düzenleme, henüz tam anlamıyla hayata geçirilemedi. Hemşireler ve diğer yardımcı personel, bu belirsizlikten dolayı hayal kırıklığı yaşıyor. Öte yandan, özel hastanelerle kamu arasındaki ücret dengesizliği, hekimlerin kamudan ayrılıp özel sektöre yönelmesine neden oluyor. Bu da kamu hastanelerindeki personel açığını daha da derinleştiriyor.

Yurtdışına Giden Tıpçılar: Beyin Göçü Alarm Veriyor

Türkiye’den yurtdışına giden tıpçılar, son yıllarda sağlık sektörünün en çarpıcı sorunlarından biri haline geldi. Özellikle genç hekimler, daha iyi çalışma koşulları, yüksek gelir ve mesleki tatmin arayışıyla Almanya, İngiltere ve Kanada gibi ülkelere yöneliyor. TTB’nin 2023 verilerine göre, yalnızca o yıl 1.500’den fazla hekim yurtdışına gitmek için “iyi hal belgesi” başvurusunda bulundu. Bu sayı, 2024’te daha da artmış olabilir; kesin rakamlar henüz açıklanmadı.

Bu beyin göçünün nedenleri arasında ekonomik faktörler ilk sırada yer alsa da, mesleki saygınlığın azalması, şiddet olayları ve gelecek kaygısı da önemli rol oynuyor. Örneğin, Almanya’da bir uzman hekim ayda ortalama 5.000-7.000 Euro kazanırken, Türkiye’de bu rakamın TL karşılığı, enflasyonun etkisiyle eriyor. Ayrıca, yurtdışında düzenli mesai saatleri, daha az bürokrasi ve hasta başı ayrılan sürelerin uzunluğu, Türk hekimler için cazip bir alternatif sunuyor. Ancak bu durum, Türkiye’nin yetişmiş insan gücünü kaybetmesi anlamına geliyor. Yurtdışına giden tıpçılar, genellikle geri dönmeyi planlamıyor; bu da uzun vadede sağlık sistemini daha da kırılgan hale getirebilir.

14 Mart’ın Anlamı: Bayram mı, Mücadele Günü mü?

14 Mart Tıp Bayramı, tarihsel olarak bir direnişin ve vatanseverliğin sembolü olarak doğdu. Ancak bugün, sağlık çalışanları için bu gün, bayramdan çok bir mücadele günü olarak görülüyor. X platformunda, hekimler ve sağlık örgütleri, 14 Mart 2025’te iş bırakma eylemleri planladıklarını duyuruyor. “Başka bir sağlık sistemi mümkün” sloganıyla yola çıkan TTB ve diğer meslek örgütleri, taleplerini şu şekilde özetliyor: insanca çalışma koşulları, şiddet olaylarına karşı caydırıcı önlemler, adil ücretlendirme ve personel eksikliğinin giderilmesi.

Sağlık çalışanlarının sesi, sadece kendileri için değil, halkın sağlık hakkı için de yükseliyor. Çünkü personel eksikliği randevu alamayan hastaları, performans sistemi ise yeterince dinlenilmeyen bireyleri etkiliyor. Yurtdışına giden tıpçılar ise, geride kalanların yükünü artırıyor. Tüm bu sorunlar, 14 Mart’ı bir kutlamadan ziyade, sağlık sisteminin röntgenini çeken bir güne dönüştürüyor.

Çözüm Önerileri ve Umut

Peki, bu tabloyu tersine çevirmek mümkün mü? Uzmanlar, kısa vadede personel alımlarının artırılması, nöbet sürelerinin insani seviyelere çekilmesi ve şiddet olaylarına karşı sıfır tolerans politikası uygulanması gerektiğini vurguluyor. Uzun vadede ise, tıp eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi, yurtdışına gitmeyi düşünen hekimler için cazip koşullar yaratılması ve sağlık politikalarının çalışanlarla iş birliği içinde şekillendirilmesi gerekiyor. Örneğin, Almanya’daki gibi “hekim göçünü tersine çevirme” programları, Türkiye’de de hayata geçirilebilir: dil eğitimi desteği, yurtdışından dönenlere teşvik primi ve araştırma fonları gibi adımlar atılabilir.

14 Mart 2025, Türkiye’de sağlık çalışanlarının hem tarihsel mirasına sahip çıktığı hem de geleceğe dair umutlarını dile getirdiği bir gün olacak. Bu bayram, sadece geçmişi anmakla kalmayıp, sağlık sisteminin yaralarını iyileştirmek için bir başlangıç olabilir. Sağlık çalışanları, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunu hatırlatarak, hak ettikleri değeri görmeyi bekliyor. Soru şu: Bu ses, karar vericiler tarafından duyulacak mı?


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir